Powered By Blogger

3 Şubat 2011 Perşembe

Tupac Amaru Shakur

Ufak tefek, simsiyah bir çocuk vardı.
25 yaşındayken en az 25 yerinden vurularak öldürüldü.
25 yıldan fazla yaşadığından kimsenin şüphesi olmadı.
Derler ki, Malcolm X 25 yaşında ölseydi, onu dolandırıcı ve hırsız olarak tanıyabilirdik. Martin Luther King 25 yaşında ölse, sıradan bir din adamı.
New York’ta, Harlem’de fakir bir aileye doğdu. Daha doğmadan evi olan hapishaneye sık ziyaretleri kimseyi şaşırtmadı. Amerika’nın dört bir köşesindeki hapishanelerde bildirgelerinin okunmasına da pek aldırış etmemek gerek. Her şey Kara Panter Partisi’nin liderlerinden olan anne babasının verdiği tuvalete kapatma cezasında bir süre sonra yapacak daha iyi bir şey bulamayarak dergi okumaya başlamasından belliydi zaten. Bir gün yakın bir arkadaşı silahla oynarken kendini öldürünce bir şeyler anlatmaya başladı. Kendinden öncekilere benzemiyordu. İşin daha kötü tarafı, ondan sonrakiler de bir türlü benzeyemediler ona. Önce başkana yazdığı mektubu haykırmaya başladı mikrofondan. 12 yaşındaki Brenda’nın çöpe atarsa kurtulabileceğini sandığı bebeğinden bahsetti sonra. Değişim dedi. Bayanlar baylar baksanıza Orta Doğu’da neler oluyor dedi.
19 yaşında başladığı 6 yıllık profesyonel müzik hayatında ürettiklerinden oluşan albümler Türkiye’nin nüfusundan fazla sattı. Filmlerde oynadı. Sözleri vücutlara dövme olmaya başladı. Arkadaşı ya da düşmanı olmak şöhretin en garantili bedeliydi.
Şimdi burada olsa şöyle derdi:
Neden yaşamak için savaşıyorum, sadece savaşmak için yaşıyorsam.
Neden görmeye çalışıyorum, görünürde bir şey yokken.
Neden vermeye çabalıyorum, kimse bana bir çaba vermezken.
Neden yaşamak için ölüyorum, sadece ölmek için yaşıyorsam.
Adını efsanevi İnka şefinden, soyadını şükretmekten alıyordu.
Tupac Amaru Shakur.
Müzisyen, şair, aktör, aktivist. Yeni nesil halk ozanı. Organik bir entelektüel.
Betondan biten bir gül.
Işık hızında yaşadı, ışık hızında öldü.
Sesini hala duyabilmemiz işte bu yüzden…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder